in: KADIN AKADEMİSYENLER GÖZÜYLE ÇALIŞMA YAŞAMINDA KADIN OLMAK, Nesrin ŞALVARCI TÜRELİ,Şirvan Şen DEMİR, Editor, DETAY YAYINCILIK , Ankara, pp.74-100, 2021
Tarih boyunca “kadın”a yüklenen rollerin, görevlerin ve ödevlerin belirleyicisi
toplumsal ve kültürel mitler olmuştur. Kadın çoğunlukla ev ve aile hayatını
düzene koyma, aile bireyleri arasındaki ilişki ve dinamikleri kontrol etme,
dengeleme, ailenin temel yaşamsal faaliyetlerini devam ettirebilmesi için gerekli
olan yemek-temizlik yapma gibi işlerden sorumlu tutulmuştur. Yaşam ve hareket
alanı olarak çizilen bu dar alanda kadına adeta yardımcı karakter rolü biçilmiştir.
Özellikle Fransız İhtilali ve ardından küreselleşme ile zaman içerisinde –
istisnalar bulunmakla birlikte – değişen kültürel yapı birçok toplumda “kadın”a
bakışı ve ondan beklenenleri değiştirmiştir. Ancak iş hayatında “kadın” hak ettiği
yeri ve değeri henüz tam anlamıyla elde edememiştir.
Çalışma hayatındaki varlığı erkeğe göre daha geç kabul görmeye başlanan
kadınlar için çok uygun olduğu “hem evine” “hem çocuklarına” yeterince vakit
ayırabileceği, nispeten iş hayatının “olası tehlikelerinden” korunabileceği
düşünülen ender mesleklerden biri de “öğretmenlik”tir. Kadına biçilen
toplumsal rolleri özetleyen ve destekleyen “bak kızım öğretmen olursan dersin
bitince evine gelirsin, evin işini yapacak, yemeğini yetiştirecek, çocuklarınla ve
eşinle ilgilenecek vaktin olur… Hem hafta sonu tatili var, yarıyıl tatili var, yazın
üç ay tatil var…” gibi söylemlerle bu mesleğe yönlendirilen kadınların sayısının
hiç de az olmadığı olasılıklar dâhilindedir. (Önemli bir düzeltme yaz tatili
herkesin sandığı gibi üç ay değil iki ay sürmektedir.) Her kadının “anne” olma
zorunluluğu varmışçasına, kadınlıkla annelik özdeşleştirildiğinden çocuğun
doğumundan itibaren çocuk yetiştirmeye ve çocuklara bir şeyler öğretmeye
yönelik sorumlulukların büyük çoğunluğunu sevgi ve şefkatle yerine getiren
kadının; çocuğun aileden sonra hayatı öğrendiği kurum olan okulda da bu
görevini aynı titizlikle ve beceriyle gerçekleştireceğine dair şüphe
duymadığından olsa gerek, diğer birçok meslek grubunda kadına mesafeli
yaklaşan toplum, öğretmenliği kadına pek bir yakıştırmaktadır. Öyle ki
Türkiye’de öğretmen kadınların iyi birer gelin adayı olacağını düşünen anneler,
içinde bulunduğumuz yirmi birinci yüzyılda dahi oğullarına “öğretmen eş”
75
kendilerine de “öğretmen gelin” bulmak adına okulların kapısını
aşındırmaktadır.
Peki, dışarıdan bakıldığında bir kadın için çok cazip ve uygun görülen
öğretmenlik mesleği, işin içine girildiğinde de aynı cazibeyi taşımakta mıdır?
Kadın öğretmenin iş hayatı, toplumsal yaşantıları ve aile hayatı yukarıda ifade
edildiği ve toplum tarafından tasarlandığı ideallikte midir? Kadın öğretmenlerin
isteği tüm meslek hayatlarını öğretmen olarak sürdürmek midir? Okul yöneticisi
olmak isteyen kadın öğretmenlerin önünde ne tür engeller bulunmaktadır?